Sineklerin Tanrısı Sosyolojik Analiz
İnsan, kendisini ve yaşamını fark ettiğinden beri hayatta kalma mücadelesi veren yegane bir organizmadır. Kişisel ve toplumsal varoluş insanlığın biteceği (!) noktaya kadar kendisini devam ettirecektir . En ilkel çağdan en modernine belki de en temel problem var oluş ve hayatta kalma mücadelesi olmuştur. İnceleyeyeceğimiz eserde ise toplumun en önemli kesimi ele alınmaktadır.
Bir toplumu var eden temel yapı taşı çocuklarıdır . Çocuklar toplumun geleceğidir. Oysa kitap bize çarpık bir bakış açısı sunarak bu geleceği belki de baltalamak adına kahramanlar olarak “ erkek çocukları “ sunmuştur . İşte burada önemli varoluşsal bir sorunla karşılaşmaktayız . “Toplumu devam ettirecek bir yapı oluşacak mı ?” Sorunsalı irdelenmeye değer. Toplumsal cinsiyet bazında kadının yok sayıldığı unsuru göze çarpmalı . Peki bu neden yapılır ? Kitapla sınırlamayı yaparsak dünya erkeklerin dünyasıdır. Bu dünyada yönetime bir başkaldırı vardır. Yönetim büyüklerin dünyasıdır ve çocuklar o dünyayı hiç sevmezler. Çünkü büyüklerin kuralları vardır .
Otoriteden kaçış yine başka otoriteleri doğur
Ya da akademik dille ifade edersek yönetenlerin kurallarına uyması gereken diğerleri vardır . İlk öteki kavramı işte daha bilmedikleri bir mekanda karşımıza çıkmakta. “Büyükler ve erkek çocukları ya da Yönetenler ve yönetilenler. “ Daha bilmedikleri mekan ; birlik , beraberlik, biz ya da öteki kavramlarının en önemli kulisidir. Birlikte olmanın , birlikten güç alabilmenin veyahut toplum olabilmenin temeli toprak parçasından geçmektedir. Kitap kahramanlarımızın ilk soru işareti ise “neredeyiz ?” “ burası bir ada mı değil mi? “ soruları ve bu sorunun keşfi olmuştur . Bu sorgulamalar devam ederken otoriteden kaçış yine başka otoriteleri doğur. Thomas Hobbes’a göre İnsanlar yönetime mutlaka ihtiyaç duyarlar. O bunu devletler için söylese de bizim küçük adamızda bu duruma kısa sürede evrilecektir. Kahraman Ralph’ın “burası bizim” sözü artık yönetilmesi gereken bir toprak parçası olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Otoriteden kaçışın nimeti olan bu ada bu kadar çocuğun başka bir otorite altına girmesine ilk olanak sağlar ya da neden mi olur demeliydik? Otoriten kaçıyorlar , yalnızlar , onları yönlendiren ve kontrol eden yok. Çocukların gözünden bakıldığında harika bir hayat , fakat bir işleyiş olmalı. Toplumu kontrol edecek ve düzene sokacak bir normlar silsilesi olmalı. Çünkü : “ Burada büyükler yok , kendi kendimize bakmak zorundayız “ söylemi oluşmuştur ve ilk norm gelir ; “ herkes tek tek konuşacak “ bu kadar insan -erkek çocuk- demokrasiyi de işlemek durumundadır . Birbirlerini tanıdıktan sonra sanki Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi devreye girmektedir .
Denizkabuğu gücün önemli göstergesi
İnsanın ilk önemli ihtiyaçları olan beslenme , barınma , ait olma , güvenlik isteklerini görmekteyiz. Bu ihtiyaçlar toplum için olmasa da topluluk olabilmek içinde kendisini göstermektedir. Çünkü Bu çocuklar cemiyet değil cemaattir . Kendi cemaatleri içerisindeki yaşam mücadelelerini ortaya koyacaklardır . Güvende olmak için barınak , avlanmak için bir ordu, hayata kalmak için yiyecek ve en önemlisi kurtulmak ve ideal yönetimleri olan düzene gitmeleri için ateş yakmaya ihtiyaçları var. Cemaat olmak bir grubun ortak çıkarlarını korumaktır. Doğal iradelerle bir arada bulunmaktır . (Bknz: Tönnies – cemaat / cemiyet yaklaşımı)
Peki Grubun çıkarları aynı mıdır ? Bir grup adadan çıkmak için mücadele verirken öteki grup ise adada avlanabilmek hayatta kalmak mücadelesi veriyor . Oysa iki grupta kendine göre ne kadar da haklı. Tüm bunlar olurken gücü elinde bulunduran ise söz sahibi. Denizkabuğu gücün önemli göstergesi. Tüm normlar bu kabuk üzerinden topluluğa aktarılacak ve bu kurallara uyulacaktır. Marx’ın üretim güçlerini elinde tutanlarla diğerleri yaklaşımını andırmaktadır.
Toplumda bir hiyerarşi vardır ve gücü elinde bulunduran her şeye hakimdir , fakat emeğini güce sunan kişiler sayıca çoktur . Fakat onlar bunların farkında bile değildir . Onlar ateş yakmak için çoktan dayanışma içerisine girmişlerdir bile . Ortak bilinç toplumsal yarar için çalışmak durumundadır . Bir yandan da liderlik mücadelesi devam etmektedir . Ralph mi Jack mi? Yetişkin dünyasından , çocuk dünyasına sanki bir nevi yansıma söz konusu. Güçler çatışması… Ralph zihnen başarılı bir insan. Bu başarısını çoğunlukla danışmanı bile diyebileceğimiz Domuzcuktan aldığı da ortada.
Biz olma , birlik olma , beraber olma bilinci
Karşısında ise fiziksel olarak başarılı bir Jack görmekteyiz . Yönetim ve ordu ilişkisini görmemek elde değil. bir ülkenin yönetimini düşünelim ve ordusuyla da başı dertte olsun. Tam da bu hesap . İster yönetim-ordu, ister biz ve öteki tam anlamıyla bu yaklaşımlar devreye giriyor. Herkesin derdi aynı fakat bir o kadar farklı. Biz olma , birlik olma , beraber olma bilinci olmayınca , toplumda çözülme , ayrışma ve çatışma meydana gelir. Fikirsel, zihinsel ve psikolojik . Pek tabi sosyolojik. Öyle ki ayrılıklar vahşet doğurmuştur. Toplumsal çözülme öyle bir noktaya gelmiştir ki vahşet ölümle sonuçlanmıştır. İnsanın var oluşu , Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin ilk basamağına takılmadan ilerlemeli ki bireyler kendini gerçekleştirsin.
İnsanlar fark etse de fark etmese de Thomas Hobbes’u referans alarak otoriteyi , düzeni sağlayacak yapılara her zaman ihtiyaç duymuşlardır. İnsanların hukuksal anlamda da düzen ihtiyacı önemli bir ihtiyaçtır . Doğru yönetimi ve otoriteyi seçmek irademizdedir . Toplumsal çıkarlar , toplumsal huzur ve refah birlik ve beraberlik algısıyla olmaktadır . Olsun ki insanlık yaşasın.