Children Of Men – Son Umut: Ölümün Değil Doğumun Dert Olduğu Yarı-Distopik Bir Film

Children Of Men – Son Umut:  Ölümün Değil Doğumun Dert Olduğu Yarı-Distopik Bir Film

“Akşama ne izleyeyim? Bir önerin var mı?” sorusuna çokça yanıt veren birisi olarak, önemli bir “film gustosu” sorunumuz olduğu kanaatindeyim. Bu sorunun birincil sebebi ne yazık ki, bağımsız sinemanın sinema salonlarında çok yer bulamayışı.. Ve film festivallerinin eski heyecanı ve coşkusunun olmaması da var.. Ayrıca, en az bunlar kadar önemli diğer bir sorunsa, dijital platformlarının çok kısıtlı bir film seçkisi sunması…

Ben henüz bir platformda, “Little Miss Sunhine”a denk gelmedim.. Fatih Akın’ın çoğu filmi herhangi bir platformda yok.. Geçenlerde, neredeyse 20 yıl sonra “Duvara Karşı” filmini sinemada görünce sevinçten gayri-ihtiyari kalabalık kaldırımın ortasında durdum, afişe bakıp gülümsemeye başladım. Peki ya “Yaşamın Kıyısında” filmini nerede izleyeceğiz? “Das Leben Der Anderen” (Başkalarının Hayatı) filmini nereden bulacağız? [Ki ilk kez, I. Uluslararası Eskişehir Film Festivali’nde izlemiştim..] Genelde otorite, özelde kurumsal işleyiş ve hiyerarşi kavramlarının en yetkin eleştirilerinden birisi olarak, “One Flew Over the Cuckoo’s” (Guguk Kuşu) filmine nasıl erişeceğiz; J. Nicholson’ın o muhteşem oyunculuğuna nasıl şahitlik edeceğiz? [Bu filmler unutulacak mı?] Gurmeliğin aslı/esası olabildiğince çok ve farklı lezzetleri denemek.. Televizyon kanallarında, dijital platformlarda, sinema salonlarında birbirine benzer dizi ve filmlerle doldurulurken/beslenirken, belli bir film gustosu geliştirmek ne mümkün?!

Son Umut: Hala bir umut var

Şu an burada, 2006 yapımı “Children of Men” – “Son Umut” yerine, 2025 yılı çıkışlı, hala gösterimde olan “Fantastic Four: First Steps” – “Fantastik Dörtlü: İlk Adımlar” filmini de yazıyor olabilirdim, fakat Marvel’ın sinema evrenine eklenmiş bir başka filmden öteye geçmeyen bir yapımı sizlere tanıtmak, bir film beğenisi geliştirmeye hiçbir katkıda bulunmazdı. Yanı sıra, izlediğinizde sizde neredeyse hiçbir duygu uyandırmazdı. Oysa, “Children of Men” öyle mi? Bir kere tam 18 yıldır doğum sancısına, bebek sesine hasret, yarı-distopik bir dünyada geçiyor. Yarı-distopik diyorum çünkü olabilecek en kötüyü göstererek iyiye sevk etmeye çalışan distopik eserlerin/yapımların aksine filmde, adının Türkçe tercümesinde de bulunduğu üzere, hala bir umut var. Filmin baş kahramanı Theo (Clive Owen), “melamet hırkasını” kendisi giymese de, eski eşi Julian Taylor (Julianne Moore) tarafından, hamile bir kadın ve bu haliyle dünyada tek olan Kee’yi (Clare-Hope Ashitey) “İnsanlık Projesi” (The Human Project) adlı bir oluşumun “Tomorrow” (Yarın) adlı gemisine götürmesiyle memur ediliyor.

YESTERDAY: “Dünle Beraber Gitti Cancağızım Şimdi Yeni Şeyler Söylemek Lazım..”

Nihayetinde; dünya, bugün de hiç iyi bir yerde durmuyor..

Küresel kısırlık ortamında hem zor hem de reddedilemeyecek bir görevin ve serüvenin hikayesi bu film.. Yarı-distopik bir dünyanın yarı-apokaliptik İngiltere’sinde geçiyor ve üç yıl üst-üste Oscar almış görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki’nin harika sinematografisi sayesinde bu dünyayı arttırılmış gerçeklikmişçesine takip edebiliyoruz. 2027 yılının dünyası, filmin dayandığı P. D. James tarafından yazılan aynı adlı romandaki Orwellesque tasviriyle hiç de iyi değil… Nihayetinde; dünya, bugün de hiç iyi bir yerde durmuyor.. Bunu sanat eserleri, bilimsel eserlere göre daha çarpıcı ifade edebiliyor. Sanatçı, “kıtlık” diyebilirken, ekonomi ya da ziraat ile ilgili bilim insanları “rekoltede düşüş ya da arzda dalgalanma” diyebiliyor.. Sanatçı, eğmeden bükmeden “savaş/katliam” diyebilirken, yönetim/siyaset, uluslararası ilişkiler uzmanları, acıyı ve dökülen kanı “jeopolitik risk” kavramıyla düşünebiliyor. Bu yüzden belki de, sanat eserleri gerçeği anlama, açıklama ve eleştirmede kimi zaman bilimsel yayınların da önüne geçebiliyor. [Bu ikisi arasındaki tamamlayıcılık ilişkisi zaten aşikar.. Ne kadar Weber okursak okuyalım, Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” olmadan bürokrasiye ilişkin bir şeyler hep eksik kalacak.]

İnsanlığın bunların üstünden yine insanlığıyla gelebilmesi

Dünyanın hali/ahvali iyi değil.. Hatta eskilerin deyişiyle, “ahir zaman” içerisindeyiz bile diyebiliriz. Dolayısıyla, “felaket senaryolu, senaryosu felaket filmler gerçek olmaya mı başlıyor?” sorusu akıllara uğruyor ki her şeye rağmen umudumuz, eninde sonunda insanlığın bunların üstünden yine insanlığıyla gelebilmesi… Mamafih; bildiğimiz, gördüğümüz ve sadece izleyebildiğimiz üzere, insanın insana ettiğini başka hiçbir canlı yapmıyor/etmiyor… Değil mi?

Bu Yazıyı Paylaş